6 Kasım 2016 Pazar

Açık yeşil


belkide her tona gerek yoktu.sadece açık ve koyu yeterliydi..

dümdüz siyah boğazlı bir kazak kadar sadelik istemiştim ilk defa.
renkleri iyi gün dostları olarak 'beyaz önlüğümün' cebinde taşıyordum(sadece gerekli anlarda camı kırınız ibaresi ile).
teknoloji düşmanı olarak yetiştiğim habitatımda çalan mesaj bilidirmlerine, arama melodilerine göre akıllı telefon markası ayırt edecek seviyeye ne ara gelmiştim.nükleer santrallere haaayır diye bağırdığımız sokaklardan,kaldığım yerde baz istasyonu olmayan  telefon hattımın firmasına köpürdüğüm dakikalara ne ara ulaştım.


sosyalleşmenin toplunun isteklerine göre hareket etmek olduğunu anlayamamıştım hiç bir zaman.
sembolik kültürün oluşturduğu gün-ay-yıl-sanat-tarım-dil ile yine de bir ortaklık sağlayamamıştım.
çocukluk-adölesanlık-şimdi yaşlandım mı ben,yaşlandım şimdi ne oldum dönemi ile devam ederken yüzünüze  ansızın uzaktan 'ablacım/hocam/teyze/bacım/yenge..' ünlemlerinin çarpması , çorapla ıslak tuvalet  terliği giymek kadar rahatsız edici olmaya başlamıştı benim için.. yaratıcı yazarlık atölyesi dedikleri yerler bile öykümdeki eskimişliği benden önce farketmiş. sadece 'kevaşe' kelimesine takılmıştı, daha bi' yaratıcı olamadığım için miydi(!)?

olamadığımı farketmiştim artık. çizdiğim suretlerin hep burnu aynıydı, ucu sağa bakardı.gözler hep üst birbölüüçü geçmezdi.kalçası geniş,parmakları çizmeyi beceremediğimden hep cepte olurdu..

şimdi çöpten çıkardığım cesaretimle, bir paragraf yazarak sade bir patika açmaya çalışıyorum kendime sadeliği ararken kullanabileceğim , biraz güneş fena olmaz ama.




4 yorum: